27 Nisan 2009 Pazartesi

Ben X, Y'yi Bulmaya Geldim...

Sınav haftası... Bi yerlerimizden kan geliyor artık ders çalışmaktan. Bünye alışık değil bi kere bu tempoyla ders çalışmaya.

Artık bizde gelenek olan bir olayı icra ediyoruz. Toplanıyoruz bir eve 5-10 kişi ortak olarak ders çalışıyoruz. Bu kadar kişi ders çalışılır mı demeyin. Çalışılıyor valla. Biraz zor oluyor tabi orası ayrı. Ders çalışma değil. O kadar kişinin yeme, içme ve ikamet sorunu. Karargah olarak öğrenci evimiz kullanılmakta. Ders çalışıyoruz yiyoruz içiyoruz şıçıyoruz :) Tabi evin içine. :D Ama egleniyoruz tabi. Ders hakkında bilgili olan zaatler çıkıyorlar ders anlatıyorlar, normalde derste dinlenmeyen konuları pür dikkat dinliyor herkes iyi güzel hoşta, artık zor olmaya başladı be. Eskiden en fazla 5 kişi olurdu. Ama geçen pazar günü evde tamı tamına 10+1 kişiydik. +1 olayıda şu şekilde oluyor. Bizim bölümümüzün dışında bir arkadaş çalıştığımız derslerle alakası olmayan bir konuda gelip bende çalışıcam diye tutturdu :D Sanki gırgır geçiyoruz. :) Ders çalışıyoruz ulan ders! :P

Ciddi anlamda evin kapısı kerhane kapısına döndü artık. Ders çalıştığımızı duyan atlamış gelmiş.

Kapı çaldı. "Kim o" diye soruyorum diyafondan. Karşıdan gelen cevap şu; "Ben x." karşılığında cevap olarakta; "kim, kim?" ve yine aynı densiz ses. "Ben x, y'yi bulmaya geldim." Oldu. Geldinde ne oldu buldun mu bari y'yi diye sorarlar adama. Ebemizi tersten bulduk o oldu işte. :P

Herşeye rağmen güzel gidiyor sınavlar. Allah bozmasın diyerekten ders çalışmaya geri dönüyoruz efem.

25 Nisan 2009 Cumartesi

Hamdi Abi...

Kimdir nedir uzun uzun tanıtmayacağım Hamdi Abimizi... Bizim evin karşısında ki tekel bayii işte nesini tanıtıcam ki hem.

Yine sıradan bir vize dönemi. Her sınav öncesi olduğu gibi yine ev ana baba günü. Her yerden cins cins insanlar aynı ulvi amaca hizmet. Ders çalışıyoruz canlar.

Yemezsiniz tabi orası ayrı... Her neyse. Ders çalışma faslı bitti goy goy geyik. Ama bir şeyler eksik sanki değil mi? Biz ders çalışma aşkıyla dolmuş taşmış insanları ayakta tutan bir şey. Sigara...

Kimsede sigara yok. Herkes üşeniyor Hamdi Abimizi ziyaret etmeye. Olucak gibi değil kısa çöp çekiyoruz. Yine bir enterasanlıkla karşılasıcam ya, ben garip insan kısa çöpü çekiyorum =/ Dizlerimin altına kadar inen şortumla bu ayazda dışarı çıkıp sigara alıcam. Ev arkadaşım bari sütte al içelim diyor. (Fazla uzak değil üşeniyorum şimdi uzun bir şeyler giymeye.) Üstüme bir mont alıp düşüyorum yollara. Hamdi Abim kapının girişine yaslanmış sigarasını tellendirirken dükkandan elinde bira şişelerinin olduğu poşetleriyle çıkan gençlerin arkasından bakıyor. Ben giriyorum dükkandan içeri. Sütlerin olduğu dolaptan kutu sütü alıyorum ve kasaya gidiyorum. Kasanın arkasında gani gani sigaralar bana bakıyor... Hamdi abi de tezgahın üzerine bıraktığım kutu sütü kesip hayırdır genç sizler "aslan sütü"nden aşşağısını içmessiniz vari bakışlarla karşılık veriyor. "Bir de kısa marlbora Hamdi Abi" diyorum. "Kısa Marlborayı anladıkta, bu süt neyin nesi?" diyor. Şort üstü montla nasılda küçük kardeşi gecenin bi köründe sütsüz kalmış imajı çiziyorum değil mi canlar? Gülüyorum sadece. "Kapınızın önünde sahipsiz çocuk mu buldunuz, acırım o çocuğa bi kaç gün süt verirsiniz yavaş yavaş Yeni Rakı'ya başlatırsınız siz o veleti" diyor... Nasılda espritüel değil mi? Çok düşündümü acaba Kemal Sunal filmlerine konu olucak senaryoyu. Açıkçası fazla kafamı yormadım...

Ulan öğrenciyiz tamamda nedir bu ön yargı. Hergün alemmi yapıyoruz? Hergün içkinin dibinemi vuruyoruz. Tamam boş bira şişelerini bermuda şeytan üçgeni şeklinde tezgahın üstüne dizmiş olabiliriz. Tamam mutfaga hafif beklemiş arpa suyu kokusundan girilmiyo olabilirde hiç mi karnımız ağrıyo ve dolayısıyla süt içme ihtiyacı içinde olmayabiliriz? Ben bunu anlamıyorum. Ne sorguluyosun bizi Hamdi Abi? Ver sütümü sigaramı al paranı... İlişkimiz sadece bu boyutta kalsın. Eğer içinde bir yerlerde her durumda ve şartta espri yapıcak bi insan varsa Tekel Bayii yerine gidip Cem Yılmaz olsaydın?

Her neyse. Saygılarımı Sunuyorum Hamdi Abi...

24 Nisan 2009 Cuma

Etkinin Tepkisi...

Doğada her etkinin bir de buna tepkisi var di mi? Valla bize yılarca böyle anlattılar böyle öğrettiler eğer yoksa hepsinden şikayetçiyim ben. Bu hayattan şikayetçiyim ama neyse, konu bu değil :)

Bu hayatta her etkinin bir tepkisi varda Uyumanın tepkisi yok mu? Var tabi rüyalar. En son gördüğüm rüyalarımı anlatıcam burada şimdi sıkı durun :)

Öncelikle kullandığım bazı tip ilaçlardan ötürü baya uzun bir süre rüya görmediğimi. Yani rüya görüyordum ama hatırlamıyordum rüyalarımı. İlacı kullanmıyorum bir kaç gündür ve tepkilenmeye tekrar başladım. :) Hayal gücüm baya geniş sanırım kime anlattıysam bunu dedi bana. (:

Her neyse. Bundan iki gün evvel bir rüya gördüm :) Sanıyorum ki gizli ajandım ben. Siyah bir minibüsün içinde oturuyorduk ve şöför koltuğunda tam bir şuçlu profiline uyan bir adam. Sanırım onu izliyordum ben. Şöför bir tekel bayini önünde durdu ve sigara almak için indi. Ajanlık içgüdülerim hemen arabayı alıp kaçırmamı söylüyordu. Yeterdi artık bu kadar kimliğimi gizlemek. Hemen direksiyona geçtim ve sürdüm ileri. Derken bi araç geldi benim aracıma çarptı. Sonra bir tane bir tane daha ve başka bir araç daha. İndim araçtan. Bana çarpanlarda rakip firmanın ajanlarıydı :) (Ne bu be Mr and Mrs. Smith gibi :D) Beni araçtan inmem üzerine tanıdığım bir velet :) arkadaşım koluma kelepçe takıyor. Bende yanımda ki diğer kişiye takıyorum. Sonra başka birisi benim veledime (: ve benim kelepçelediğim adamda öbürüne. Resmen bir saadet zinciri oluşturduk farkındayım. Ben benim bacaksızıma beni yakalattın der gibi nefretle bakıyorum. O da sanki bana ben işimi yaptım der gibi bakıyor. Aramızda ki iletişim o kadar güçlü ki artık, bakışlarla anlaşıyoruz :D

Böyleydi işte bir tanesi. Diğerinide bugün gördüm.

Otistik bir çocuktum ben. (A) Bir odada oturuyordum ve bilgisayar oyunu oynuyordum. İlginç bir bilgisayar oyunuydu. Bilgisayardan gerçek bir uçağı kontrol edip arkadaşların nükleer santralini yok ediyordum. F8'e basınca uçağım robota dönüşüp bomba falan atıyordu tabi. :P Her neyse ben tam uçağımla oynarken odaya siyahlar içinde bir hatun daldı. Benim doktoroummuş sanırım. Benden yazdığım yazılarımı, şiirlerimi, çizdiğim resimleri, günlüklerimi ve bende hatırası olan herşeyi istiyordu. Benim ne günlüklerim vardı ne de şiirlerim. Nasıl açıklıycaktım bunu...

Tam bunları düşünürken telefonum çaldı ve bir kabustan kurtuldum. :)

Şaçma olabilir ama beğenin diye yazmadım bunları buraya zaten. Sadece bir kenarda dursun gibi bir amacım var (=

Haydin selametle. Tatlı rüyalar görün e mi canlar =)

İsyanım Var Uleyn!

İstanbul. Yaşadığım büyüdüğüm şehir. Severim sayarım, yeri bende bambaşkadır.

Amaaa.

22 Nisan günü nefret ettiğim şehirdir kendisi.

Yagmurlu bir gündü zaten. Severim normalde yagmuru ama soğuk. Ah o soğuk olmasaydı daha iyi değilmiydi?

Okulda parmağını bir kaza sonucu kesmiş ol. Revire git o saatte hemşireyi ara te allam yareppim. Hemşire yerine First Aid dersine giren ürolog doktoru bul. Ufacık kesiğe dikiş atalım diye tutturmasını bertaraf et. "Ulan sınavım var benim ebesinin hedesi gibi. En son isteyeceğim şey sağ elime aptal bi kesik yüzünden dikiş atılması olurdu!" Bi pansuman yeter diyip çıktıktan sonra elim sargılı şekilde daha kapıdan dışarı çıkmadan ağzıma bi sigara koyup cebimde çakmak aranırken karşıdan gelen birinin bana baktığını farkettim. Umurumda değildi tabi o kadar sinirin üstüne. Karşıdan gelen Matthew Nazmi. Yüzünde bi tebessümle yanıma gelip "Ne olmak eline?" demesi benim ağzımda sigarayla konuşamam falan.

Eve git ve bir anda baya uzun süredir ailemi görememiş olmanın verdiği şevkle. "Ulan nasılsa perşembe cuma ki derslerde iptal" Neden gitmiyim ki diye düşündüm ve düştüm yollara.

Daha aksilik İstanbul'un en başından yakaladı beni. Otobüs tam İçmeler durağına gelmişti ki "DANN!" Arkadan gümbürttüler otobüse. O otobüs gitmez tabi bir daha indik aşşağı arkadan gelen otobüsü beklemeye başladık. Derken o da ne? Okuldan bir arkadaş. Muhabbet edilcek gibi değil sıkıcı boğucu böhk. Mecbur selam vermek zorunda kaldım. Vermez olaydım. Arkadan gelen otobüsede birlikte bindik ve yanyana oturduk. Mecidiyeköye gidiyormuş. Bitmesi imkansız bir 2 saatlik yolculuk! Birde bunların üstüne Maltepeden başlıyarak etkisini baya bi gösteren meşhur İstanbul Trafiği. Ne olmuş yani 23 Nisan Arifesiyse? Ne olmuş tatil varsa. İlla bir yerlere mi gitmeniz gerekir Eyy, İstanbul Halkı?
Saat 8:30 oldu ve en son otobüs 9 da olduğu için ben gardım düşmüş bir halde vazgeçtim otagara gitmekten. Boğaz köprüsünde indim ve babannemi bi ziyarete gidiyim ertesi gün kaçarım ailemin yanına diye düşündüm.

Boğaz köprüsü durağından Beylerbeyine o soğukta yürümek tam bir kabustu. Durağa geldim ve otobüsü bekledim. Sıkış tıkış bir otobüs geldi ve bindim. Herşey yoluna geldi diye düşünüyordum. Hatta bu kadar aksiliğin üstüne daha fazla aksilik olmaz diyordum. Bir kez daha yanıldım.

Beylerbeyinden yukarı döndü ve o da ne yine durdu otobüs. Ters yönden gelen arabanın şöförü konuşuyor. "Abi hiç çıkma yukarıda ölümlü kaza var çok fena dönemezsinde geriye" Peşinden ambulanslar geldi. Ana baba günü. Yukarıya çıkan başka bir yol yok mecbur otobüs yolun açılmasını bekliycek. Mecbur herkes indi. Başka bir yol denemek için. Bende tekrar geri yürüdüm Beylerbeyine. Sigaram bitmişti. Bi sigara alıyim diye düşündüm ama o gün bende bir şey vardı ya Tekel Bayi doludur Beylerbeyi tek bir tane bulamadım elimin altında. Uzakta buldum bi tane ve durağa yürüyüp babannemin evine daha uzaktan ama açık yoldan giden otobüse bindim. Otobüs boştu nispeten. Tam iniceğim durağa gelmiştim ki bir bayan benim omzuma dokundu ve elimin kanadığını söyledi. Elime baktığıma yaralı olan yerden sargıların üstünden kanıyordu ve montum kan revan içinde kalmıştı. Elime baktıkça hay lanet bir bu eksikti dedim. Sargıyı söktümve yarayı sildim. O saatte nereden ne bulucaktım? Gittim açık bi büfeye ve yara bandı sordum. Yeni bitti dedi. Hay aq dedim. Bir Markete gittim. Yara bandı var mı dedim. Var dedi ve başka bir şeyle ilgilenmeye başladı ipnenin evladı. Küçük bir kıza babasıyla ilgili bitmek bilmez geyikler yapıp duruyor. Bende orada için için kanıyorum. İşi bitince tekrar baktı yüzüme ne istiyorsun der gibi. Dedim yara bandı sordum size vericek misiniz? Haa yaptı 50 kuruş dedi ve verdi. Attım yüzüne parasını. bide çikolata aldım niye aldığımı bilmeden. Yaranın üstünü silip kabuk açılmıycak şekilde bantladım ve kanama durdu. İyi bir iş yaptığımı düşündüm ve babannemin evine gittim ve son bomba eve gittiğimde ev kapı duvar. Evde kimse yok. Her zaman evde olan kadın yok. Anahtar vardı ve girdim. Erkenden yatıp uyumuşum. Hayatımın en kötü günüydü belkide. Bana böyle kötü bir gün yaşattığı için kendilerine sevgilerini sunuyorum. Ey gözünü sevdiğimin İstanbul'u!

Save Our Souls

Deneme maksatlı sadece takılmak için katıldığım bloguma hoşgeldiniz :) Herhangi bir profesyonellik için falan burada değilim sadece eğlenicem :P

Blog adı niye böyle derseniz valla bende bilmiyorum öle karizmatik bi cevabı yok. Yada dur var evet :D Bu kirli dünyadan ruhlarımızı kurtarmak için öyle o. Yazdıkça ruhlarımızı kurtarıcam :D En başından beri böyleydi zaten canım. :)

Hadi yazmaya başlıyim ben bir şeyler ve kurtaralım ruhlarımızı :)